Dua ile ilgili Sualler
Muteber kitaplarda biz rastlamadık. Bizim rastlamamamız veya bu kitaplarda olmayışı onun yok olduğu anlamına gelmez.
Tabiî. (Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerîke leh lehülmülkü ve lehülhamdü yühyî ve yümîtü ve hüve hayyün lâ yemûtü biyedihil hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr). Hakîkat Kitâbevinin yayınladığı (İslâm Ahlâkı) kitâbının, üçüncü bölümü, hüccet-ül-islâm ilmihâli kısmında var. Çarşıya, pazara girerken de, namâzdan sonra da okuyabiliriz. Mahzuru yok.
Nazar için, (E’ûzü bi-kelimâtillâhittâmmati min şerri külli şeytânın ve hâmmatin ve min şerri külli aynin lâmmetin) bildiriliyor. Sıkıntı için bildirilen değişik dualar var. Meselâ Besmele ile bildirilmiş, sinir hastalığı için de iyi gelir, (Bismillâhirrahmânirrahîm ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâhil’ aliyyil’azîm).
Buna kelime-i tenzîh deniyor ve (Sübhânallahi ve bi-hamdihi sübhânallahil’azîm) şeklinde söylenir. [(Estagfirullah) demek günâhları örter, (Sübhânallahi ve bi-hamdihi sübhânallahil’azîm) demekse, o günâhı kökünden kazır.] meâlinde ifâdeler geçiyor.
Hanefi mezhebindekiler bunu duadan sonra okuyacaklar. Farzla sünnet arasında başka bir şey okunmaz.
Cenab-ı Hak hidayet nasip etsin. Onunda vakti saati vardır, evladın babaya tesir etmesi zor olur, o yüzden karşısına hayırlı, salih bir arkadaş çıkması, hidayete kavuşması için dua etmelidir.
İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretlerinin (Mektûbat) kitâbını okuyun. Zikirle alâkalı geniş bilgi için Türkiye Gazetesinin vermiş olduğu (Dini Terimler Sözlüğü) ve (Rehber Ansiklopedisi) var. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye)de de uzun anlatılmış, başka bir şeye gerek yok.
Beddua, lâyık olmadığı müddetçe tutmaz. Çâresi, helâlleşmek lâzımdır. Vefât etti ise, onun adına dua etmelidir, sadaka vermelidir. Beddua da olmayabilir. Yanlış bir şey yapılıyordur, tövbe ve istiğfar etmelidir.
Aksıran kimse (Elhamdülillah) der. Bunu duyanın da, (Yerhamükallah) demesi lâzımdır. Aksıran tekrar, (Yehdînâ ve yehdîkümüllah) der.
Aksıran kimse (Elhamdülillah) der. Allahü teâlâya şükürler olsun der. Hamd ediyor, cenâb-ı Hakka teşekkür ediyor. O şükredince, karşı taraftaki ona duâ ediyor. (Yerhamükellah), Allahü teâlâ sana merhametle muâmele etsin! Karşı taraftaki onun duâsına karşılık olarak, (Yehdînâ yehdîkümüllah), Allahü teâlâ bize de, size de hidâyet nasîb etsin! diye duâ ediyor.
Aksıran kimse (Elhamdülillah) der. Allahü teâlâya şükürler olsun der. Hamd ediyor, cenâb-ı Hakka teşekkür ediyor. O şükredince, karşı taraftaki ona duâ ediyor. (Yerhamükellah), Allahü teâlâ sana merhametle muâmele etsin! Karşı taraftaki onun duâsına karşılık olarak, (Yehdînâ yehdîkümüllah), Allahü teâlâ bize de, size de hidâyet nasîb etsin! diye duâ ediyor.
Caizdir. Islah etmek, düzeltmek demektir. Peygamber efendimiz de (aleyhisselâm) (Ya Rabbi, ıslah et!) diye dua ederlerdi.
Doğru değil. Allahü teâlâ bir kuluna bela verince, kul isyan etmeyip, sabreder, elhamdülillah derse; Allahü teâlâ bu kul ile meleklerine övünür diye kitaplarda geçiyor.
Allahü teâlânın kullar üzerinde hakkı var. Ama kulların Allahü teâlâ üzerinde hakkı yok. Fakat, duadaki, Onların hâtırına ve hürmetine demektir. Onlara cenâb-ı Hak, bir kıymet vermiştir. Bu kıymet sebebi ile, Onların hâtırına dua etmekte mahzur yoktur.
Değildir. Beddua değil, hayr dua etmelidir. Hayr dua edilince, çocuk kötü huyundan vazgeçecek ve istedikleri duruma gelecek. Beddua ettikçe, daha da beter olacak. Onun için beddua uygun değildir.
Gerçekten haksız yere anneyi üzüyorsa, anne de beddua ediyorsa tutar. Çok sakınmak ve uyanık olmak lâzım. İnsanın da kendinin o yaşa geleceğini düşünmek ve ona göre hareket etmesi lâzım. Onun için beddualarını değil, hayır dualarını almalıdır.
Allahü teâlânın muradı ne ise o olsun, demek istiyor.
Hanefî mezhebinde okuyamaz. Hanefî mezhebinde sünnetle farz, farzla sünnet arasında hiçbir şey okunmaz. Şâfiî mezhebinde öyle bir şey yok. Bu duâyı namâz bittikten sonra okumalıdır. Yanî duâ bittikten sonra okunabilir.
Kur'an-ı kerim okunurken yatsı devreye girmiş olsa, [ezan-ı Muhammedi sünnete uygun okunsa bile] kesilmez, devam edilir.
Allahü teâlâyı hâtırlatması bakımından ona bir şey dememişler. Ama arabanın altında, teker hizâsında, belden aşağı Allah lafzını yazmak, Besmeleyi yazmak uygun değildir. Bunun dışında, onu görünce Besmele-i şerîfeyi hâtırlamak niyeti ile yapınca mahzuru olmaz.
Burada da yanlış anlaşılma olabilir. Salat-i tefriciye 4444 adettir. Bunlara okutmak zor bir hâdisedir. Adakda da bulunulabilir. Duanın kabul olması için şartlar vardır. o şartlara uyulur, ama yine cenâb-ı Hakkın dediği olur.
Duâ etmek sessiz olur. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbında uzun anlatılmış, nakiller yapılmış. Esâs olanı sessizdir. İnsanlar nasıl duâ edileceğini unuttuysa, insanlara öğretmek için yemek duâsını da, hatim duâsını da sesli yapılabilir. Bu şekilde yapılırsa câiz olur.
Seferi olan, hamile olan, çocuğunu emziren, hasta olan çok yaşlı olan oruç tutmaz, yani izin verilmiş. Fakat, bunlar da Ramazan-ı şerifde yer ve içerken bunları gizli yapmalıdır. Bunlar sonra kaza eder. Yaşlı olanlar ve ömür boyu hasta olanlar ise ayrıdır, bunlar da fidye verir. Fide de, bir gün için 1750 gram undur. Bunun bedeli altın olarak da verilebilir.
En ehveni bu. İdeali, (Yâ Rabbi! Buna hidâyet ver) demektir.
Uydur uydur söyle. Böyle bir şey yoktur efendim. Kitaplarda buyuruluyor ki Tezekkür-i mevt , kabul olunmuş olan sadaka ömrü uzatır. Peki efendim, tezekkül-ü mevt ömrü nasıl uzatır. Allahü Teala insanlara nefes sayısınca ömür vermiştir. Meselâ Allahü Teala A şahsına 100.000 nefes ömür verdi. O A şahsı heyecanlı, stresli, hızlı yaşadı 40 senede bitirdi. Yine A şahsı tam tersine ölümü hatırladı ve Allahü teâlanın emrettiği sebeblere yapıştı ve Cenâb-ı Hakkın taktir ettiğine itiraz etmedi, rahat rahat bu nefeslerini aldı ve 100.000 nefesi altmış senede bitirdi. Hadise bu. Ezelde taktir edilen değişmez efendim.
Beddua ettiğiniz kimseye hayır dua edin ve ondan tövbe edin.
Karşı taraf lâyık değil ise, geri döner. Yoksa, karşı taraftaki lâyık ise geri dönmez.
Beş vakit namazda da, bizi dinleyenlere de ediyoruz. Hangimizin duâsının makbul olduğunu Allahü teâlâ bilir. Dolayısıyla müslümanlar birbirlerine duâ ederler.
Yok. Yapılacak şey, (Yâ Rabbi! Dînini bilen, seven kimselerle arkadaş eyle!) denir.
Kitaplarda belli bir şey okunur diye geçmiyor. Her hastalığın şifâsı vardır. Ama siğil konusunda da âciziz. Meselâ Fâtiha-i şerifeyi okuyup, üzerine üfleyince bu geçer diye inanıyorsa, geçer.
Hayır. Ne zikri verecek ki. Adam doktor değil. Piyâsada bir sürü sahte doktorlar var. Gelene gidene bellediği bazı ilâçları veriyor. O ilâcın aksi tesîr yapması neticesinde başka bir derde düştüğü de vâkidir. Kalb mütehassısları ayrıdır.
Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarında bildirdiği tesbihâtlarla, sessizce meşgûl olmasının bir zararı söz konusu olmaz.
Çoğaltılır, çünki her zerresine yayılır. Azaldıkça çoğaltılır.
Sure olarak bildirilirken önce Fâtiha sonra, üç İhlâs. Ama Fâtiha dua olarak okunursa, önce üç İhlâs sonra Fâtiha. İkisi de caizdir.
Doğru, hadîs-i şerîf var.
Sabah deyince, imsaktan sonraki vakittir. Gece, imsaktan öncekidir.
Çeker. Çünkü eden bulur. Anneye babaya sıkıntı verildi ise, eden bulur. Helâlleşmek gerekir. Öldü ise ona duâ edilir, çok istigfâr okunur. Ama hiçbir zaman unutmamak lâzım ki, kim ne ederse etsin, ettiğinin karşılığını mutlaka görmektedir.
Bu konuda (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbında bir bilgi veriliyor. Alfabetik fihristden, (murâdın hâsıl olması) diye bulunabilir. (Fetâvâ-i kâri-ül-Hidâye) kitâbından nakil yaparak buyuruluyor ki, (Murâdı olan kimse, yatacağı zemân abdest almalı. Temiz bir örtü üzerinde oturup, üç def’a salevât okumalı. Sonra, herbirine Besmele çekerek on Fâtiha ve sonra onbir İhlâs okumalı. Sonra, üç salevât okumalı. Sonra sağ yanı üzere, yüzü kıbleye karşı olarak ve sağ elini sağ yanağı altına koyarak yatıp uyumalıdır. Niyyet etdiği şeyin nasıl olacağını, bi-iznillah rü’yâda görür). Ayrıca, murâdın hâsıl olması için çok istigfâr okumalıdır.
Caizdir. Islah eylemek demek, razı olduğu, beğendiği, büyüklerin yolunu, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin sünnet-i seniyyesi itibâsını temin etmektir. İyi huylarla bezenmek, kötü huyları terk etmektir. Demenin bir mahzuru yok.
Aşağı yukarı yirmisekizi Kur'ân-ı kerîmde zikrediliyor. Peygamberin adedleri hakında da yüzyirmidörtbinden fazladır, buyruluyor. Bilebildiklerinizin ismlerini sayıyor ve o şekilde hediye ediyorsunuz. Peygamber efendimize ve tüm Peygamberlere deyince hepsine gider.
Bir Fâtiha, üç İhlâs, arkasına da üç salevât-i şerîfe okunur. Bu okunanlar ve hediye olarak gelenler, önce Peygamber efendimize “aleyhissalâtü vesselâm”, bütün Peygamberlere, Eshâb-ı kirâma, bütün Evliyâ-i kirâma, hâzır bulunan müslümânlara ve bütün mü'minlerin ruhlarına hediye edilir. Husûsen, vefât edenlere de hediye edilir.
Yanlış değildir. Ya'nî, Allahü teâlâ hakkına hayrlısını versin, demektir. Halk arasında deyim olarak kullanılır. Alın yazısı diyoruz ya. Meselâ herkese, Allahü teâlâ razı olsun denir. Kâfire de denir. Bu, Allahü teâlâ seni razı olacağı hâle çevirsin demekmiş. Ya'nî duâymış. Onun için müslimân, gayr-i müslim herkese söylenir. (Allah iyi yazılar yazsın) tâbiri de kullanılabilir, ama dikkat çektiği için, biraz sivri olduğu için (Allahü teâlâ hakkında hayrlısını versin) demelidir. Böylece bir başkasının yanlış düşünmesine sebep olmuyor.
Tabii. Bir kimse birisine beddua etse, duası da kabul olup o kimse o duruma düşse ve bunun da kendi duası ile bu duruma düştüğünü kabul edip sevinse, beter olur. Beddua mümkün mertebe tasvip edilmemiş. Zalime, zulmü kadar bedduaya izin verilmiş ise de, nefsi itminana kavuşmamış kimse, sınırın nerede olduğunu bilemez.
Karşıdaki bedduaya lâyık değilse bir şey olmaz. Haladır, sadece temel ihtiyaçları görülür. Karşı taraf bedduaya lâyık olmayınca, yapana geri döner. Onun için endişe etmemelidir.
Hadîs-i şerîfde, (Ölmeyi istemeyiniz) buyruluyor. Ancak çok zulüm varsa, dînin emirlerini yerine getiremiyorsa, getirme imkânı da kalmamışsa, o zaman câizdir. Ölmeyi değil, hayırlı işler yapmayı talep etmelidir.
Hayır. Okudunuz, sevâba kavuştunuz. Kendinizde kaldı. Hediye ederseniz daha çok sevâba kavuşursunuz.
Okunabilir, ama fazla yapmamak kaydı şartıyla.
Bunun bir kaynağı yok. Duâ kitâbında, âyet-i kerîme yoksa, abdestsiz iken de okunabilir.
Kaynağı yok. Kitâblarda öyle bildiriliyor. Diyânet de aynı şekilde açıkladı. Kaynağı olmayan bir şeyi söylemek uygun olmaz.
Kitâblarda olmayan bir şeyi bizim tavsiye etmemiz uygun değildir. Ehl-i sünnet âlimlerinden bir tanesi onu yazmışsa, başımızın üstünde yeri vardır.
Abdestli okumak elbette iyi olur. Abdestsiz de tutulabilir. Yanımızda taşımak da câizdir.
Uydurmuşlar, aslı yoktur.
Bir başkasının okumasına gerek yok. Babanın evladına yapmış olduğu dua kabul olur, buruluyor. Eğer küçükse, okur üzerlerine üflersiniz. Çocuklar telaffuz edebilecek duruma gelmişse, (Lâ havle velâ...) öğretilir. Düzgün telaffuz etmesi için de yardımcı oluruz. Çocuk buna inanırsa mutlaka ona faydası olur. Bid'at sahiplerine okutmamalıdır.
Oradakilerin hepsine hediye edilmez. Çünkü (Se'âdet-i Ebediyye) kitâbının arkasındaki isim fihristinde sadece İslâm âlimleri yazılı değildir. Bu isimlerin içerisinde gayr-i müslimler de var. Putperest olanı da var. Meselâ, Volter de anlatılıyor. Dolayısıyla (Se'âdet-i Ebediyye) kitâbının isim fihristinde ismi geçen kimselerin hepsi makbul insanlar manâsında anlaşılmasın. Ama Silsile-i aliyye diye bildirilen o isimlerin hepsi mübarektir. Hayatları anlatılan, bilgi verilenlerin içerisinde uygun olanlara hediye ettim denebilir.
Cevşenin kitâplarda olmadığı bildiriliyor. Ehl-i sünnet âlimlerinden bir tanesi bile onu nakletmiş olsa, bunların kitâplarında bildirilmiş olsa idi, onlar hüccet idi. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarında o hadîs-i şerîf muvcutsa, o mutlaka sağlam demektir.
İninceye kadar devam. Biz Allahü teâlâ ile pazarlık halinde değiliz. Lüft eder, ihsan eder nefsimiz îmânla şereflenir. Vakti saatini biz bilemeyiz.
Din büyükleri, Allahü teâlânın razı olduğu, beğendiği şeyleri kitaplarına yazmışlar. Kul olarak bunları öğreneceğiz, yapacağız. Bu tesbihlere devam edeceğiz.
Nefsten kaynaklanıyor. Dile sık sık kelime-i tevhidin, salevât-i şerîfenin gelmesi iyiye alâmettir. Şükretmelidir. Şükredilirse, cenâb-ı Hak o nimeti artırır, itirâz da zamanla gider. Çünkü, (Lâ ilâhe illallah) kalbin tasfiyesi, temizlenmesi için ilaç olarak tavsiye edilmiştir.
Var tabii. Namaz kılmak, oruç tutmak zikirdir. Zikir deyince ille ele tesbih alıp, Allah, Allah.. demek değildir. Zikir, Allahü teâlâyı hâtırlamak demektir. Meselâ, alış veriş anında karşı tarafın hakkı bana geçmesin diye düşünmek, Allahü teâlânın rızasını düşünmek hep zikirdir. Kur'an-ı kerim okumak zikirdir.
Bu gönül işidir. Affedildiğini hisseden hâllere kavuşan, diyebilir. Gönül o hâlde ise, demenin mahzuru söz konusu değildir.
Allahü teâlâyı hâtırlamak zikirdir. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbını hazırlayan zâtın, [Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”]hocasının [Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin] cep saati varmış. Zaman zaman, namâz vaktine ne kadar kaldı diye bakarmış. Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi aleyh” hocasından naklen buyuruyorlar ki, (Bu da zikirdir). Allahü teâlânın bir emri hâtılanıyor.
Zikirden murâd, Allahü teâlâyı her an hâtırlamaktır. Yatmak, uyumak, helâya gitmek, yemek, içmek, alış-veriş yapmak, insanlarla görüşmek.., bütün bunlarda Allahü teâlâ nasıl emretti, [Allahü teâlânın kullarıyla nasıl görüşmemiz lâzım, onlara nasıl muâmele etmemiz lâzım] hâtırlayarak yapmak hep zikirdir. Bütün işlerde Alahü teâlânın emrini hâtırlayarak ona göre yapmak, harâmları hâtırlayıp bunlardan sakınmak zikirdir.
Hâsıl olan sevâbı, evvelen Peygamber efendimizin “aleyhissalâtü vesselâm” mübarek ruhlarına, bütün Peygamberlere, “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” Eshâb-ı kirâma, Tâbi’îne, Tebe’i tâbi’îne ve sonra büyük âlimlerden hâtırımıza gelenleri, sayabildiğimiz kadar, bunların ruhlarına hediye ederiz. Dînimizi öğreten hocamızı da zikretmemiz gerekir. Ayrıca âhırete intikal etmişlerimize, akrabalarımıza, tanıdıklarımıza..., hediye ederiz.
Başlarken, (Elhamdülillâhi Rabbil-âlemîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn). Bu hamdele ve samdele iledir. Ondan sonra bildiğimiz duâların hepsi okunabilir. Türkçe de yapılabilir. Söylediğimizin mânasını, ne istediğimizi bilmemiz lâzımdır. Hatta namazda okuduğumuz duâların da anlamlarını bilmemiz gerekir. Şuûrlu söylememiz gerekir.
Olur. Türkçe de ifade edilebilir.
Ezberledikten sonra, bilen birisine mutlaka dinletmek lâzımdır. Muhakkak yanlış olur. Bilen birisine dinletip, yanlış değilse ondan sonra okumalıdır. Yoksa okumamalıdır.
Tabiî, hepsini. Çünkü tecvîde uygun okumazsak, manâ bozulur.
Ebû Tâlib hakkında daha önce kâfir olarak öldüğü ile alâkalı olarak hadîs-i şerîf var. Fakat bu hadîs-i şerîf nesh edilmiştir. Peygamber efendimize “aleyhissalâtü vesselâm”, Allahü teâlâ onu diriltdiğini ve îmân ile şereflendiğini bildirdi. İbni Hacer-i Mekkî hazretleri de bunu, (Ni’met-ül-kübrâ) kitâbında yazıyor. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbı da, o kitâbdan nakil yapıyor. Dolayısıyla duâ etmekde herhangi bir mahzur söz konusu değildir.
İsyân olmaz da, bazı şeyler geri gelmez. Meselâ, gençlik.
Nimetin geri dönebilmesi için, kulun da yüzünü âhirete dönmesi lâzımdır. Belki o nimetlerin elden kaçması hayrımıza da olabilir.
Edebe uygun değildir. Edebi gözetmek gerekir.
Namazlardan sonraki yapılan dualardan sonra el yüze sürülür ve sünnetdir.
Sinirsel bir rahatsızlıktır. Doktora mutlaka gidilmelidir. Ayrıca, her gün yüz defa (Bismillâhirrahmânirrahîm ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâhil’ aliyyil’azîm) okumalıdır. Sinir hastalığına iyi gelir. Bir de oğul otu (melisa) bir cezve kaynatılmış suya bir tutam atılır ve demlenir. Bu içilip yatılır. Allahü teâlâya tevekkül edilir ve istiğfar edilir.
Bunu sadece gelecek için demiyoruz. Yapacağımız, gideceğimiz..., herhangi bir şey için inşâallahü teâlâ kelimesini kullanmamızın sebebi, Allahü teâlâ izin verirse, dilerse diye Allahü teâlâyı hâtırlıyoruz ve bu şekilde olacağını söylüyoruz.
Sonraki gelen maliki ve şafii âlimleri onlara da izin vermişler, hediye edilebilir. Zaten hanefi mezhebinden çıkılmadı.
Hergün yüz defa, Besmele ile lâ havle... okusun. “Bismillâhirrahmanirrahîm. Velâ havle velâ kuvvete illâ billahil’ aliyyil azîm”. Yüzer defa da, istiğfar ve salevât okusun. Doktora da gitmesi gerekir.
Biz, duası makbül bir kimse değiliz. Zaten bir kimse, yaptığı duaların hep kabul olduğunu görse, korkmalıdır, buyuruluyor. Çünkü, bu dünyâda olduğumuz müddetçe, Allahü teâlâ bizi imtihân eder. Onun için korkmalıdır. Dua edeceğiz, emir olduğu için. Gıyâben yapılan duanın kabul olma ihtimâli yüksektir. Dua eden, kazançlıdır. Duaya hepimizin ihtiyacı var.
Bu zaman diliminde hasta olmayan yok gibidir, Allahü teâlâ rahmet eylesin Enver abiler toplantılarda Allahü teâlâ; İnsanlar isyan ettiği günaha daldığı sürece rızıklarınızı keserim buyuruyor, bazı insanlar rızık deyince sadece boğazdan geçeni anlıyorlar, hayır sadece o değil, sıhhâtte bir rızıktır, emniyette bir rızıktır, sabırda bir rızıktır, tevekkülde bir rızıktır. Mesela, sıhhat rızkı kesildi, her ev bir ilaç deposu oldu. İnsan şöyle düşünebilir, Ben Ehli sünnet itikadındayım, imanım düzgün, haramlardan sakınıyorum, buna rağmen dert ve belalara düçar olmamın sebebi ne olabilir? İşte bela umumi olduğu zaman orada istisna olmaz, gerçi imanı düzgün olan haramlardan sakınanlara da o bela bulaşır ama diğerlerine azab olurken, ehli sünnet itikadında olanlara nimet olur, peki nasıl olur?
1-Allahü teala günahları varsa onları af eder.
2- Allahü teala bunların belalara sabır ettiği için derecesini yükseltir.
İnsan bunları tahmin bile edemez, ancak ölünce bunlar açığa çıkar, şu ana kadar anlattığımızın hepsine canı gönülden inanıyor, iman ediyoruz. Dolayısıyla beraber olmalıyız, ehli sünnet âlimlerinin kitaplarını okumalıyız, Emri maruf yapmalıyız, Ahireti, ölüm hallerini anlamalı ve anlatmalıyız, kelime-i tevhidi, istiğfarı, Kuran-ı Kerim'i bol bol okumalıyız ki irtibat kopmasın aksi olursa eğer Allahü teala muhafaza buyursun, nefs imiz en ufak meselede bizi tepe-taklak ettirir. Mesela insana bir hastalık isabet ettiğinde ''ben namaz kılıyordum bu bela başıma neden geldi'' diye sorgularsa hemen nefs araya girer ve bak gördün mü hiçbir işe yaramadı senin namaz kılman, iman etmen, harama bakmaman, haramı dinlememen bunların hiçbiri işine yaramadı, terk et der. Bu da bizim felaketimize sebep olur ama alt yapısını hazırlayıp bunlara aldanmayan kimse, bu gibi durumlarda Eyyüb Aleyhisselâm (haşa) ne günah işledi ki başına bunlar geldi. Yusuf Aleyhisselâm (haşa) ne günah işledi ki, uzun müddet zindanda kaldı, Muhammed Aleyhisselâm (haşa) ne günah işledi ki bu kadar çok sıkıntı çekti? Bunlar Allahü teâlânın peygamberi olduğu halde, en sevdiklerine bile dert-bela yolluyor diyerek nefsini ezer. O halde Allahü teala günahlarımı dökmek için bu belaları yolluyor, bela umumi gelmiş olabilir onu ben bilemem, benim görevim derd bela zamanı sabır, nimet zamanı şükürdür diye düşünmesi gerekiyor.
Denmez. Boy abdesti aldığımız yer ile helâ aynı statüde değildir. Bunlar birbirlerinden farklıdır. Zarûret olup helâda banyo yapılırsa, mümkün mertebe Besmele çekmemelidir. Zaten hapşırılırsa, (Elhamdülillah) denmez. Sakız da çiğnememeli, sigara da içmemelidir.
Kitaplarda, hilal görülünce şu dua okunur diye bir ifadeye rastlamadık. Dolayısıyla hilal görüldüğü vakit herhangi bir duada okunabilir.
Allahü teâlâ ezelde ömürleri takdir etmiştir. Bazılarının (ömrünün uzaması, başına gelecek hadiseler vs.) şarta bağlanmıştır. Buna kaza-ı muallak denir. Kaza-ı mübrem ise hiç değişmez. Kaza-ı muallak ise şartlar sebebi ile değişebilir. Örneğin; Bir kimsenin ömrünün uzaması bazı şartlara bağlanmıştır, mesela bu şart; iyilik yapar, sadaka verir, insanlara sıkıntı vermez, adağını vaktinde yerine getirir vs. gibi olabilir. Bu sebepler yerine gelince Allahü teâlâ ömrünü uzatabilir veya o şartlar yerine gelmezse, insanlara eza eder, sıkıntı verise, Allahü teâlâ ömrünü uzatmaz. Belki çocukların vefatında böyle bir şey olabilir. Biz bunu; kaza-ı mübrem miydi, kaza-ı muallak mıydı, şarta mı bağlıydı bilemeyiz. Bu durumda takdire rıza göstermeli, istiğfara devam etmeli ve üzülmemelidir.
Tam tersine, olur mu öyle şey? Bir kâfir bile, Allahü teâlânın kullarına iyilik etse, iyilik etmesine sebep olsa, Cehennemdeki azâbı azalır. Ona duâ edilmez, o ayrı bie mesele. Ama evlâd-ı ıyâli bir şeyler yapmış olsa, faydalı bir şey yapmış olsa, Cehennemde onun da azâbının hafîfletileceği islâm âlimleri tarafından bildirilmiştir.
Önce çalışmalıdır. (Allahümme zîdni ilmen ve fehmen) her zaman okunur.
Samimiyetle söylemelidir. Allahü teâlâ bir kulundan razı oldu mu, rızasını kaldırmaz. Allahü teâlâ razı olsun demek, Allahü teâlâ seni razı olduğu hâle çevirsin demektir.
Şiir okur gibi değil, oradaki duanın ne olduğunu idrak ederek, şuurlu olarak, inanarak talep ederek yapmalıdır.
Hepsi de doğru olabilir. Çünki ism-i azam duası olarak açık net bildirilmemiştir. Peygamber efendimiz de “aleyhissalâtü vesselâm” bildirmemiş. Biz, Ehl-i sünnet âlimlerinin naklettiklerini naklediyoruz ve okuyoruz.
Namâzdan sonraki duâ bittikten sonra, okuyabilirsiniz.
Namâzdan sonraki duâ bittikten sonra, okuyabilirsiniz.
Kardeşiniz erkekse, her zaman ezberinden Felâk ve Nas surelerini okusun. Bunu her zaman okumalıdır.
Aslını okumalıdır. Tercümesini değil, latif harflerle yazılanı bile değil, aslını okumalıdır.
Elbette. Bu dünyadayken her şeyi kazanmak ve her şeyi kaybetmek, her zaman mümkündür. Kaybedilen nîmetleri telâfi etmek yerine, bundan sonrakileri yapmalıdır.
Kelime-i temcîd, (Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil’aliyyil’azîm)dir. Peygamber efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm”, (Lâ havle velâ kuvvete okumak, doksandokuz derde devâdır. Bunların en hafîfi, hemmdir). Hemm, sıkıntı demekdir. Kelime-i tenzîh, (Sübhânellahi ve bihamdihi sübhânellahil azîm)dir. Kitâplarda, istigfâr günâhları örter, ama bu [kelime-i tenzîh] istigfârdan sonra okunursa, günâhları siler, atar. Ama ihlâsla, samimiyyetle, inanarak okumak lâzımdır. Bir de Cum'a günü, sabah namâzının sünnetinden önce, ayaktayken üç defa (Estagfirullâhel’azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyh) okuyanın kendisinin, ana ve babasının deniz köpüğü kadar olsa bile günâhları afv olur.
(Lâ ilâhe illallah) deriz. Yüzüncüye, (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulullah) denir.
Hayır, olmaz. Niçin olsun ki? Kelime-i tevhîd çekerken, doksandokuz defa (Lâ ilâhe illallah), yüzüncüde (Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) denir, ifâdesi kitâblarda var. Ama hepsini de, (Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) demiş olsak, hiçbir zararı yok, buyruluyor.
Başkasını rahatsız etmemek kaydı şartıyla hiçbir mahzuru yok.
Namazda devamlı okuduğumuz o on sûrenin sıralaması, (Elemtere)den aşağı okunurken, (Elemtere), (Li ilafi), (Eraeytellezi), (İnna a'tayna), (Kâfirun), (İza cae), (Tebbet), (Kulhüvallahü), (Kuleuzü bi rabbil Felâk), (Kuleuzü bi rabbin Nâs). Sıra böyledir.
Evet, aynen öyle yazıyor. Biz o duânın ne anlama geldiğini biliyorsak ve o niyetle de okuyorsak, şiir gibi okumuyoruz. Duâda da, ne istendiği, ne için okunduğunu bilmek lâzım.
Onlar için tövbe istigfâr edin. Şimdi hayır duâ edin. Çünkü o kötü huyundan kurtulunca, siz de rahat edeceksiniz. Onun için böyle durumlarda evlâda beddua etmemelidir.
Beddduâ edince elinize ne geçecek? Zaten kötülük eden cezâsını çekecek. Biz, Allahü teâlâya havâle edelim. Hayır duâ edemiyorsak bile bedduâ etmeyelim. Nefsimize ağır gelip, yaptığımız bedduâya lâyık olmazsa, bu sefer bize gelir. Allahü teâlâya havâle edersek, mesele kökünden hâl olur.
Hiçbir mahzuru yok. Şimşek çaktı veyâ yıldırım düştü, o anda da öldü, salevât-ı şerîfe getirdi. Îmânlı gitmesine alâmetdir. Çünkü önceki ümmetleri rüzgârla, yağmurla, suyla, depremle helâk edilen kavimler var. Peygamber efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm” kuvvetli bir rüzgâr estiği zamân namâza durur, secdeye kapanır, (Yâ Rabbî! Önceki ümmetler gibi bizi de helâk etme) diye duâ edermiş.
Eğer yazabilirseniz, yazın. Asabilirsiniz de.
Sinir hastalığına iyi gelir, ifadesi yüz defadır. Onu sayı ile söyleyeceğiz. Onun dışında gündüz istediğimiz kadar söyleyebiliriz.
(Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil’aliyyil’azîm). Buna kelime-i temcîd denir. Bir hadîs-i şerîfde, (Lâ havle velâ kuvvete okumak, doksandokuz derde devâdır. Bunların en hafîfi, hemmdir). Hemm de, kederdir buyuruluyor. Sinir hastalığına yakalanmış olanlar Lâ havle... yi Besmele ile, (Bismillâhirrahmânirrahîm ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâhil’ aliyyil’azîm) en azından günde yüz defa okumalıdır.
Gerek yoktur. Doğrudan söylenebilir.
Bunun içerisinde kelime-i tevhid de var, cenâb-ı Hakkın yüksek sıfatları da zikrediliyor. Dolayısıyla fazileti yüksektir.
Üç tane, namâz kılması mekrûh olan vakit vardır. Bu vakitlerde Kur'ân-ı kerîm okunabilir. Secde âyeti geçti ise, tilâvet secdesi yapılamaz. Tesbîhatda bulunulabilir, duâ edilebilir.
Böyle kitâplardan din öğrenilmez. Onun için önce (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) diyoruz. Çıktıktan sonra okunur.
Söylemediğimiz müddetçe, hâtırımıza gelmesinin bir ifâdesi yok. Bilmeden söylediysek, o da günâh olmaz.
Mahzuru yok. Duâya vesîle oluyor.
Olur. Hanımlar muayyen gününde tesbihatları çekebilirler. Hatta hanımlar muayyen günlerinde duâ olarak bildirilen Rabbenâ âtinâ, Rabbenağfirlî, ettehıyyâtü, amentü, Fâtiha-i şerife duâ niyeti ile okuyabilirler.
Evet. Bunları okumak için abdest şartı yoktur. Abdestli okumak elbette iyi olur.
Namazda (Âmin) demek sünnet diye kitâplarda yazılıdır. Namaz dışında dense de bir zararı olmaz.
Tesbîhler bitiyor, duâyı yapıyoruz, duâ yaptıktan sonra (Salâten tüncînâ) da, salât-i tefriciye de, her türlü duâ serbesttir. Ama sünnetden şaşmamalıdır.
Hayır, o namâz kılarken değildir. Secdede duâ makbûldür, ama namâzın dışında secdeye kapanılır ve duâ edilir. Namâzın içerisindeki secdelerde duâ edilmiyor.
Hayır, edilmez. Namaz dışında secdeye kapanıp, dua edilebilir.
Yani, müslümânlara düşmanlık edenlere, fırsat vermesin demekdir. Cenâb-ı Hak imkân verir, o da bid'at ehli olur ve cenâb-ı Hakka nankörlük eder, Allahü teâlânın emrlerini ve Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sünnet-i seniyyesini değiştirmeye kalkacak olursa, Alahü teâlâ öyle bir belâ nasîb eder ki, altından bile kalkamaz.
Namâzda, namâza âit sûreler, duâlar, tesbîhat okunur. Bunun dışında başka bir şey ilâve edilmez. Namâzın içinde duâ etmeyiz. Namâzda okunmasına izin verilmiş, emredilmiş duâlar okunduğu zaman, bahsettiğiniz duâlara zaten kavuşuyoruz. İbâdet, emredileni yapmaktır.
Namâzın dışında secdeye kapanarak duâ edilebilir.
Tövbe istiğfar edin. Bilemezsiniz belki hidâyete kavuşur. Duâ edin. Allahü teâlâ ezelde takdir etmiş. Duâ etmekten başka çâreniz söz konusu değildir. Evet, evlendirirken çok dikkat etmek lâzım. Peki, siz oğlunuzu dîni bütün olarak yetiştirdiniz mi? Eğer dînini bilse idi, iyi arkadaşlarla görüşecekti, dolayısıyla size gelecek, sâliha birisini istiyorum diyecek ve sizin rızânızı alacaktı. Ayırmaya kalkarsanız, çocuğu temelli uzaklaştırırsınız, o da uygun olmaz.
Sinir hastalığı için doktora gidilir. Sonra da dînin emri olarak hergün yüz defa, (Bismillâhirrahmânirrahîm. Ve lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil’aliyyil’azîm). Yüz defa da istiğfar okunur. İyi kimselerle görüşecek. Fazla kendini sıkmayacak.
Yok. Niyet önemlidir. O zâtın rûhuna hediye edilmiştir.
(Önce Peygamber efendimize, bütün Peygamberlere, Eshâb-ı kirâma, Tabiîne, Tebe’i tâbi’îne, bütün İslâm âlimlerine, Evliyâ-i kirâmın hepsine, üzerimizde hakkı olanlara, âhirete intikal etmiş olan [anne, baba, dede, nine..] kimler varsa bunların ruhlarına hediye ettim) diye hediye edilebiliyor.
Bizim okuduğumuz kitâplarda ihlâs-ı şerîfin fazîletleri anlatılıyor. Ama hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine hitâben bu şekilde bir ifâde var mıdır, biz rastlamadık. İslâm âlimlerinden birisi böyle bir nakil yaptı ise, başımızın üstünde yeri var.
Sesli yapılmamış buyuruluyor kitâblarda. İnsanlar duâ etmesini unuttuğu için, bilmediği için, yemek duâsıdır veyâhud da hatm duâsıdır, benzeri duâlarda, hani duâyı belli etmek için, yüksek sesle okuyabilmeye izin verilmiştir.
(Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye)de var. Tabiî, okuyabiliriz. Hiçbir mahzuru yok.
Muhammed aleyhisselâmın ümmetine verilen ömür 60-65 senedir, buyuruluyor. Bunun otuz senesine kadar olanı gençlik, otuzla elli arası yetişkinlik, elli ile yetmiş arası yaşlılık, yetmişten yukarısı pîr-i fânîlik buyuruluyor. Seksen yaşına, doksan yaşına ulaşmış olanlara ayrı müjdeler de vardır. Yaşlıların duasını almak elbette ki iyidir. Ama herkes için değildir. Sâlih mü'minler içindir. Bunun ayrımını da iyi yapmak lâzımdır.
İsm-i azam olarak bildirilenlerin hiçbirisi hakkında kesin olarak ism-i azamdır denmiyor. Meselâ, Âyet-el-kürsinin içerisinde de ism-i azam var. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarında nakledilenleri hüsn-i zan ederek okumalı. Kesin şu denmemiş, gizlenmiş.
İmam-ı Rabbani hazretleri ayet-i kerimede nasılsa öyle okumak (Rabbenaatina...) evladır diye diye bildiriyor. Yoksa "Allahümme Rabbena..." diye de okunabilir.
İster istiğfar olsun, ister dua olsun hanefi mezhebinde okunmaz, caiz değildir. Şafii mezhebinde ise caizdir. Sabah namazının sünneti ile farzı arasında 40 gün boyunca okunacak, hüccetül islam ilmihalinde de geçen meşhur bir dua var. Hanefi mezhebindekiler bunu tesbihattan sonra, dua bittikten sonra okur. Hülasa, kitaplarda, hadis-i şeriflerde farz ile sünnet arası okunması bildirilen dualar, hanefi mezhebinde namazdan sonra, tesbihat çekildikten, dua yapıldıktan sonra okunur.
Se'âdet-i Ebediyyenin imlada dikkat ettiği bir husus vardır. Bu Se'âdet-i Ebediyye kitâbına mahsûs bir hâldir. Bunu hazırlayan zât "rahmetulllahi teâlâ aleyh" o kadar güzel hazırlamış ki, latin harfleri ile okurken bile, Kur'an alfabesindeki harflerin karşılığı mümkün mertebe seçilmiş ve yazılmıştır. Bütün bunlara rağmen, Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyyeye, başka bir alternatif olmadığı için bu dualar latin harfleri ile yazılmıştır. Bunlar ezberlendikten sonra, bilenden mutlaka dinlenmelidir.
Doğru, ama öğretmek niyeti ile söylenir. Hatim duâsı, yemek duâsı, öğretmek niyeti ile sesli yapılabilir.
Sinir hastalığı için okunan Kelime-i Temcid yani (La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim) besleme ile okunması gerekiyor. Her gün 100 defa bıkmadan usanmadan her gün okunması gerekiyor. Bazı dualarda zaman bildirilmiştir, mesela "Bismillâhillezi lâ yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdi ve lâ fissemâi ve hüves-semi’ul alim duasını Sabah 3, Akşam 3 kere okuması bildiriliyor ama Kelime-i temcid için belli bir zaman dilimi bildirilmemiştir, gün içerisinde istediği vakitte okunabilir.
Çok iyi olur. Hangimizin duasının kabul olacağını bilemeyiz. Mesela birisinin başında bir sıkıntı vardır. Allahü teâlâ bir kimseye dert, bela verdiği zaman o da sabrederse Allahü teâlâ kendisine çeker, yaklaştırır. Ve o kimsenin yaptığı dua, seferde olanın yaptığı dua, yağmur yağarken yapılan dua, kabule makrundur (yakındır) ifadesi geçiyor. Dolayısıyla birbirimize dua edersek, o da kurtuluyor. Dua edenin duası kabul oldu, başkaları köşeyi döndü. Dua eden, ne kadar kişi hakkında dua ederse, misliyle kendisine geliyor.
Duâlar genelde sessiz olur. Ama evdekilere öğretmek için, çoluğa çocuğu öğretmek için, onların duyabileceği bir sesle yapılabilir. Başkalarının yanında, veyâhud da kalabalık yerde de bilmeyenler vardır, yapamıyordur böyle zamânlarda o duâ yine sesli yapılabiliyor. Bu konuda fıkıh kitâplarında bir kayıd geçmiş, insanlara bu ve benzeri şekildeki duâları öğretebilmek için bunlara ruhsat, izin verilmiştir.
Hayırlı işler sağ elle yapılır, sol elle yapmamalıdır.
Böyle bir beddua var mı, kimlere zulmedildi diye araştırmak gerekir. Çünkü mazlumun duasının önündeki perdeler kaldırılır, buyuruluyor. Onun için beddua alacak değil, hayır dua alacak işler yapmalıdır. İnsan yaptığı bir zulüm neticesinde bir beddua almıştır, bu evladına ve ıyâline de sirâyet eder. O sütten, nesebden geldiği için onların hepsini kaplar. Evlâdlarından zulüm yapmayanlar varsa, o beddua sebebi ile belâ, musîbet gelir ise de, onlar sabredince mükâfat kazanır.
Onun için kimseye zulüm, beddua etmemelidir. Hayır dua edeceğiz. Sadaka verecek, çok istiğfar okuyacağız.
Okunmaz tabii ki. Ezân duâsı, sünnet-i seniyyeye uygun olan ezânın arkasından okunur. Çünkü sünnet-i seniyyeye uygun olana ezân denir. Öbürleri vakti ilân ediyor.
Sadece isimler okunarak da, duâ ediliebilir.
Tesbihi abdestli olarak söylemek elbette bereketli olur. Feyzi, bereketi fazla olur. Edebli davranmak farklı olur. Yalnız ruhsat var, meselâ yolda giderken abdestimiz yoksa boş durmayıp tesbih çekmek, hatta ezberimizden Kur'ân-ı kerim okumak da câizdir. Muayyen hâldeki de tesbihatta bulunabilir, ama Kur'ân-ı kerim okuyamaz.
Yolda giderken elde doksandokuzluk tesbih ile tesbihatta bulunmak da zâhiri görünüş itibâri ile uygun olmaz. Başkasının dikkatini çeker, uygun olmaz. Sayılı bir şey ise, numaratörle sayılabilir.
Abdestli olmak daha iyidir, azîmet yolu orasıdır.
Bir zararı söz konusu değildir.
Hayır. Tesbîh, (Sübhânallah) demekdir. Zikir; tesbîh, tahmîd, Kur'ân-ı kerîm okumanın genel adıdır. Zikir, anmak, hâtırlamak demekdir. Fıkıh kitâplarını okumak da zikirdir.
Yatıldığı zaman okunması bildirilenler okunur. Hasta olup kıpırdayamayan yattığı yerden bunları okuyabilir. Ama sağlam bir kimsenin ayaklarını uzatarak bu tesbihleri çekmesi uygun değildir.
İki elle yapmak edebdir. Ama tek elle yapılınca da, yapılan sahih olur.
Tesbihatların tamamını abdestsiz olarak söyleyebiliriz. Bunları kadınlar muayyen hâlinde de okuyabiliyorlar. Hanefî mezhebinde, Fâtiha-i şerîfeyi de hanımlar muayyen gününde duâ niyeti ile okuyabilirler. Kadınlar muayyen hâlde iken değil de, namâz abdesti yokken, ezberinden bile Kur'ân-ı kerim okuyabilirler.
Bir kere zikir toplu yapılmaz. Zikir yapılacaksa, kendi işiteceğimiz sesle yapılır.
Fıkıh kitâplarında anlatılırken bunlar zikredilmiyor. Şart değildir.
Hiç bir mahzuru yok, ederiz.
İlle tesbihi ele almak şart değildir. Söylenebilir, caizdir.
Zaten okuyacağız. Evden çıkarken sol ayakla çıkıyoruz, sağ ayakkabıyı giyiyoruz. Bekâr olan, (Nafakamı temin etmek, Senin dînine hizmet etmek, Senin kullarına yardım etmek), evli olan, (Yâ Rabbi! Kendimin, çoluğumun çocuğumun nafakasını helâlden kazanmak, dîn-i islâma hizmet etmek, emr-i marûf, nehy-i münker yapmak, Senin kullarına yardım etmek niyeti ile işime gidiyorum) diye sol ayakla çıkar. Sonra sağ ayakkabıyı önce giyer. E'ûzü Besmele ile Âyet-el kürsî okunur. Dili ve gönlü boş bırakmamalıdır.
Kadını da erkeği de okuyabilir. Ama elde doksandokuzluk tesbih, (Lâ ilâhe illallah) diye bağırarak olmaz. Kendi işiteceği bir sesle okunur. Saymaya da gerek yok. Sayılı söylenecekse, numaratörle de olabilir, bid'at değildir.
Evet. Rabbenâ âtinâ... da, Rabbenağfirli... de âyet-i kerîmedir. Sübhâne Rabbike Rabbil’-izzeti ammâ yasıfûn... âyet-i kerîmedir. (Lâ ilâhe illâ ente sübhâne-ke innî küntü minez-zâlimîn) Kur'ân-ı kerîmde geçiyor, âyet-i kerîmedir. Ama bunlar duâ âyetleridir. Bunları [hatta hanefî mezhebinde Fâtiha-i şerîfeyi bile duâ niyeti ile] hanımlar muayyen günlerinde okuyabiliyorlar.
(Allahümme zidnî ilmen ve fehmen). Zihn açıklığı için tavsiye edilmiştir. Kur'an-ı kerimde de geçiyor.
Ne kadar zulmedilmişse, o kadar beddua etmesine izin verilmiş. Ama, beddua edince, dünyâda hakkını almış olur. Dünyâ, imtihân yeridir. Burada, hakla batıl karışıktır. Kötüler kötülük yapmaya, iyiler de iyilik yapmaya devam eder ve herkes yaptığının karşılığını âhiretde görür. Kendisine kötülük edene beddua ederse, karşılığını görür. Sınırı geçerse, hepsi ona gitmez.
Doğru ama affedersek kârlı biz çıkarız. Hak kendinizin, affetmeyebilir, duâ da etmeyebilirsiniz. Ama duâ ederseniz, kendiniz kazançlı çıkarsınız.